Friday, January 19, 2007

Ermeni kimliği üzerine (1) : Kuşaklara dair

Bu hafta arka sayfamızda yer verdiğimiz Dördüncü kuşağın ayak sesleri yazısıyla, Diasporada bir süredir sürdürülen Ermeni kimliğinin korunması tartışmalarını Türkiye Ermenilerinin bilgisine de taşıyoruz.

Salt bilgilendirmeyle de yetinmeyip bu yaşamsal konuyu sağlıklı bir tartışma ortamı içerisinde bundan böyle sürekli gündemimizde tutmaya çalışacağız.

Türkiye Ermenilerinin Diaspora olarak nitelenip nitelenemeyeceği bir yana, bu tartışmalar ister Diaspora olarak adlandırılsın ister başka birşey hemen herkesi ve hatta Ermenistan yurttaşları da dahil tüm Ermenileri yakından ilgilendiriyor.

Ermeni dünyasının bundan sonrasının nasıl şekilleneceğine ilişkin ciddi bir sorgulama ve özeleştiri sürecine ihtiyacı var ve bu süreç artık ıskalanmamalı.

***

Sorgulanması ve üzerinde konuşulması gereken süreç bir dizi soru içeriyor.

Sözgelimi...

Ermenilerin dünyaya yayılmışlığı, kimliği korumayı bugüne değin ne kadar başardı? Bu yayılmışlık gerçekten Kimliğini kaybetmiş ve kimliğini arayan bir Diaspora konumunda mı?

Dünyanın dört bir yanına savrulmuş bir Ermeni dünyası Ermeni kimliğini korumayı başarabilecek mi?

Yaşanılan bu dağılmışlık içinde asimile olmadan kimliği yaşatmak mümkün mü?

Ermeni kimliği tanımının içini hangi değerlerle doldurmalıyız? Bu değerler içinde yaşadığımız çağa cevap verebiliyor mu?

Dağılmışlık kimliğin kaybı için gerçek bir tehdit mi? Dağılmışlığın kimliğin zenginleşmesi açısından getirdiği avantajlar da var mı?

Yerellikle evrenselliği Ermeni kimliğinin hangi alanlarına yerleştirebiliriz.

Vesaire vesaire...

Hatta bazı kaygısızların dile getirdiği gibi işte daha radikal bir soru:

Kimliği korumak, Ermeni kalmak şart mı?

***

Kaygıyla yaşamak Ermeni kimliğinin son asırdaki vazgeçilmezi oldu.

Özellikle de yok olma, tükenme kaygısı bir müddet öncesine kadar Ermeni dünyasının baş sorunuydu. Bu ruh hali Ermenistanın bağımsızlığına dek hem Diasporada hem de Ermenistanda varlığını sürdürdü.

Ermenistandakiler hakim Sovyet rejiminin ve kültürünün dayatması altında dinlerini ve milliyetçiliklerini özgürce dile getiremedikleri için zamanla unutacaklarından, Diasporadakiler de yaşadıkları ülkelerin hakim kültürünün etkisiyle Ermeniliklerini yitireceklerinden endişe ettiler.

***

Diaspora Ermenilerinin birinci, ikinci kuşakları dağılmış oldukları ülkelerde hiçbir zaman özel olarak kimliği devam ettirme kaygısı taşımadılar. Yaşadıkları travmanın süregelen etkisi zaten başlıbaşına bir kimlik uyarıcısıydı ve özel bir çabaya da ihtiyaç bırakmıyordu.

Üçüncü ve dördüncü kuşaklarda ise bu durum gerçekten belirgin bir değişiklik gösterdi.

1915te yaşanan travmayı ortadan kaldırmak için ne dünya ne de travmanın sorumluları kıllarını bile kıpırdatmamışlardı ama zaman acımasızdı, o kendi sürecini işletiyordu.

Kuşaktan kuşağa azalarak intikal eden travmanın izlerinin varlığına rağmen artık ciddi bir kimlik erozyonu başlamış, Ermenilik bir tarafta unutularak, Amerikalılaşma, Fransızlaşma, Ruslaşma hız kazanmıştı.

Karma evliliklerin çoğalması, Ermeni adlarının terkedilmesi, dilin unutulması, kilisenin boşlanması hep bu kuşaklara musallat oldu.

Hele de kilisenin Sovyetlerde maruz kaldığı ateist dayatma, kimliksel çözünürlüğün en acı kısmını oluşturuyor, yönetimlerin baskısı altında ağır aksak yürütebildiği hizmetleriyle ancak kendi varlığını koruyabilen Kilise, toplumu üzerinde oynadığı o tarihsel rolü bir türlü yerine getiremiyordu.

Oysa Ermeni kimliğinin içini doldurmada Kilisenin payı büyüktü. Kilisenin güçsüzleşmesi Ermeni kimliğinin güçsüzleşmesine yetiyor da artıyordu.

07.10.2003

0 Comments:

Post a Comment

<< Home